“Eyvah, oğlum astım mı? Bir annenin yazdıkları”
Eyvah oğlum astım mı? Ama o daha çok küçük.
Tek düşünebildiğim neden oğlum neden biz. Bu soruyla karşılaştığımda bütün dünyam yıkıldı. Hep kafamda “neden” sorusu yankılanıyordu. Çocuğuma iyi bir anne olamadım mı? Ona iyi bakamadım mı? Ben nasıl bir anneyim, acaba yetersiz bir anne miyim diye düşündüm. Neden çalışıyorum ki, onu kreşe vermeseydim bunlar olacak mıydı diye günlerce düşündüm, ağladım.
İlk astım teşhisi konulduğunda bunları hissettim. Ama teşhisin konulmasından önce de birkaç aylık sürede de oğlum hep hastaydı, biraz koşsa öksürüyordu. Yapılan tedavilere rağmen durumunda düzelme olmamıştı ve öksürüğü ve hastaneye gitme sıklığımız giderek artıyordu. Teşhisin konulmasından birkaç hafta önce gece öksürükleri arttı, kusmaları başladı ve uyku düzeni bozulmuştu. Geceleri uyuyamıyordu. Sürekli ağlıyor korkuyor her kusmasından sonra “anne çok korkuyorum”, “neden böyle oluyor, neden hep kusuyorum” diyordu boynuma sarılıyordu ve ben cevap veremiyordum.
Cevap verememek çok kötü bir duyguydu. Ama cevabını vermeliyim diye düşündüm. Bir hastalık bizden daha güçlü olamazdı.
“Ya onunla birlikte yaşamaya alışmalıydık ya da bu hastalığı yenmek için uğraşmalıydık”.
Astımı araştırmaya başladım. Astımın ne olduğunu iyi bilmeme rağmen çocukluk çağı astımını iyi bilmediğim gerçeği ile yüz yüze gelmiştim.
Doktorumuzdan bu hastalığı tanımamıza rağmen, bizi bilgilendirmesini ve neler yapabileceğimizi anlatmasını istedik.
Doktorumuz bize astım hastalığını anlatmaya başladı. Dünyada yaklaşık 300 milyon kişinin astım hastalığı olduğunu, en fazla da çocukları etkilediğini; Türkiye’deki çocuk astımlı sayısının ise 1,5 milyonu bulduğu söyledi. Çocukluk çağındaki astım, öksürük, çabuk yorulma ve tekrarlayan nefes darlığı gibi yakınmalarla dikkati çekiyor ve bu yakınmaları da alerjenler veya hava kirliliğinin bulunduğu ortamlar, gribal enfeksiyonlar, yoğun kokular ve egzersiz gibi nedenlerin tetiklediğini söyledi.
Astımı, genellikle ataklar ve iyilik dönemleri ile seyreden solunum yollarının kronik bir hastalığı olarak tarif etti ve ataklar arasında hastaların genellikle yakınması yoktur ancak hastalığın şiddeti arttıkça ataklar arası da yakınmalar olabilir dedi.
Belirtileri ise sıklıkla ataklar halinde göğüsten gelen ıslık sesi (hışıltı olarak adlandırılır ve özellikle nefes alma esnasında değil nefes verme esnasında duyulur), nefes darlığı ve öksürüktür. Öksürük ise özellikle gece yarısı ve sabaha karşı ortaya çıkar dediğinde oğlumun geçe öksürükleri ve kusmalarının sebebi anladım.
İki aydır oğlumun anlattığınız belirtileri olmasına rağmen farklı teşhisler konuldu birkaç kerede antibiyotik tedavisi aldı. Bu hastalığın teşhisini koymak bu kadar zor mu diye sordum.
Doktorumuz ise;
• Tekrarlayan hışıltı atakları,
• Tekrarlayan nefes darlığı atakları,
• Gece veya sabaha karşı uyandıran öksürük,
• Egzersiz, ağlama ve gülme anlarında hışıltı veya öksürük,
• Sigara dumanı, keskin kokular gibi solunum yolunu rahatsız eden maddelerle karşılaşıldığında öksürük ve hışıltı,
• Soğuk algınlığı ”göğse iniyor” ise veya soğuk algınlıklarının düzelmesi sıklıkla 10 günden uzun sürüyor ise astım düşünülmelidir dedi.
Oğlum daha 3 yaşında bu kadar küçük çocuklarda astım olur mu diye sorduğumda ise astımın hastaların büyük çoğunluğunda 5 yaşın altında belirti verdiğini söyledi. Özellikle de 3 yaşın altındaki çocuklarda en sık hışıltı sebebi kış aylarında geçirilen, sıklıkla ateşle seyreden, bronşiolit olarak adlandıran alt solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Üç yaşın altında hışıltı olan çocukların % 60`ında bu yakınmalar çocuklar büyüdükçe kendiliğinden geçer dedi. Eğer hışıltı veya nefes darlığı sık tekrarlıyor ise hışıltı ile birlikte çocuğun yüzünde, bacaklarında ve kollarında pütürlü ve çok kaşıntılı deri döküntüleri (egzama) halen var ise veya geçmişte oluşmuş ise özellikle anne, baba, kardeş gibi birinci derece akrabalarda astım veya alerjik nezle var ise kan tahlilleri veya cilt testleri ile saptanmış olan bir alerjik eğilim var ise 3 yaşından küçük çocuklarda hışıltının astıma mı bağlı olduğunu yoksa geçici mi olduğuna kesin karar vermek her zaman mümkün değildir. Sıklıkla bunun tek yolu hastanın doktor tarafından uzun süre izlenmesi gerekir dedi. Yani sık doktor değiştirmemek gerekir.
Yaptığımız bir hata ile yüzleşmiştim, 2 ay içerisinde 3 doktor değiştirmiştik. Kendimi yine suçlamaya başlamıştım. Acaba bu hatalığın oluşumunu ilk baştan önleyebilir miydik diye sordum doktorumuza.
Astımın bazı genetik (irsi) faktörler ile olumsuz çevresel faktörlerin (en başta alerjenler) bir araya gelmesinden kaynaklandığını söyledi. Genetik faktörlerin, yakın akrabalarda astım hastalığının olmasının önemli olduğunu, ayrıca sigara dumanı, hava kirliliği ve modern yaşam şartlarının sağladığı korunaklı koşulların astım gelişimine zemin hazırlayan faktörler arasında sayılabildiğini söyledi.
Oğluma 2 kere alerji testi yapıldı ama herhangi bir şey çıkmadı. Küçük çocuklarda pek bir şey çıkmıyormuş diye duyduk, yediklerine de alerjisi olduğunu sanmıyorum dedim. Doktorumuz ise; çocukluk çağında astım hastalığı %80 oranında alerjilerle bir aradadır; hastaların % 20`sinde alerjiye rastlanmaz. Her astım alerjik olmadığı gibi her alerji de astım değildir. Alerjiler kendilerini alerjik nezle, alerjik egzama, ürtiker (kurdeşen), alerjik ödem gibi birçok şekilde gösterebilir dedi. Oğlumun sık sık burnunu kaşıdığını sürekli burnunu çektiğini hatırladım.
Doktorumuz; alerji deri testlerinin yalnızca büyük çocuklara uygulanabileceğinin yanlış bir görüş olduğunu hayatın ilk günlerinden itibaren deri testleri uygulanabildiğini söyledi. Ancak bununla ilgili bazı önemli konular bilinmesi gerekir dedi:
• İlk 3 yaş içinde genellikle hâkim olan alerjiler besin alerjileridir. Besin alerjileri astıma sebep olabilir. Βu nedenle ilk 3 yaşta saptanmaları önemlidir.
• Astımda havada uçuşan yani solunum yolu ile temas edilen alerjenler besin alerjilerine göre çok daha önemli rol oynarlar. Bu alerjenler çocuğun yaşı büyüdükçe daha ön plana çıkarlar. Yani özellikle 4-5 yaşın üzerindeki çocuklarda saptanabilir haldedir. Yakınmalar risk faktörleri var ise küçük yaşta alerji saptanmasa dahi çocuklar büyüyünce alerji testleri tekrar edilebilir.
• Alerji testleri yalnızca konu ile ilgili eğitimini tamamlamış alerji uzmanları tarafından yapılmalı ve değerlendirilmelidir dedi.
Oğlumun besin alerjisi yok ama hangi besinlere alerjisi olabilir diye sorduğumda ise; süt, yumurta, yer fıstığı, fındık, ceviz, balık, kabuklu deniz ürünleri, soya ve buğday’ alerjisi olabilir dedi.
Bunların haricinde ise; polenler, ev tozu akarları, hayvan tüyleri ve döküntüleri (özellikle kedi, köpek, at, hamster ve laboratuvar hayvanları) küf mantarları ve kuru havada rüzgârla savrulan mantarlar ve hamamböceği alerjisinin olabileceğini söyledi.
Astım hastalığı ömür boyu kalacak mı yoksa geçme ihtimali var mı diye sorduğumda ise; genel olarak geçici özellik gösteren yakınmalar “çocukluk çağının geçici hışıltı`sı” dir. Astımlı hastaların bir kısmında astım bulguları yaşla birlikte gerileme gösterir ve hastaların bir bölümünde kaybolabilir. Ancak belirtileri azalsa, hatta kaybolsa dahi çocukların önemli bir kısmında ileri yaşlarda bulgular ortaya çıkabilir. Bu çocuklar için en önemli noktalardan bir tanesi tütün dumanı ile karşılaşmaması gerekir dedi.
“SİGARANIN NE KADAR ZARALI BİR ŞEY OLDUĞUNUN BİR KEZ DAHA ANLADIM”
Çevremde hep benimde çocuğumda astım başlangıcı vardı, ben gerekli önlemleri aldım geçti diyorlar. Annem sürekli çocuğa soğuk bir şey mi yedirdiniz, dondurmamı yediriyorsunuz, çocuk durduk yere neden astım olsun diyor. Bu söylenenleri duydukça ben nerede hata yaptım diye kendime soruyorum, kendimi sorguluyorum dediğimde doktorumuz astım başlangıcı diye bir tanı yoktur.
“Bir çocuk ya astımdır ya değildir. “
Ancak astım hafif şiddette, orta şiddette veya ağır şiddette olabilir. Çocukluk çağında ki astımın %80`i hafif şiddettedir dedi.
Grip aşısı yaptırmamız gerektiğini söyledi. Ancak grip aşısı olunması hiç grip olunmayacağı anlamına gelmez. Aşı yalnızca içinde bulunan tiplere karşı koruma sağlar. Bu da grip şiddetinde ve sıklığında azalma anlamına geleceğini ve bazı çocuklarda aşı sonrası grip benzeri belirtiler görülebileceğini, yumurta alerjisi olan çocuklarda da ancak bazen uygulanabileceğini söyledi.
Bu çocuğu kreşe ya da okula yollayamayacak mıyız? Parka götüremeyecek miyiz? Diye sorduğumda; Astımınız olsa da aktif bir yaşam sürebilir. Egzersiz, spor, oyun aktivitelerde bulunurken astım semptomları yaşıyorsanız doktorunuzla görüşeceksiniz. Hava kirliliği ve polen düzeylerinin (polene alerjiniz varsa) yüksek olduğu zamanlarda oğlunuz açık havaya çıkmayacak veya başka bir aktivitede bulunmayacak.
Bu hastalıkla yaşamaya alıştık. İlk yıllarımız oldukça kötü idi sık sık ataklar geçiriyordu. Kreşe gitmek istiyor ama yollayamıyorduk. Arkadaşlarımı özledim ne zaman göreceğim gibi sorular sormaya başladı. Ona astımın bir hastalık olduğunu nasıl anlatabilirdim. Hastalığın ne olduğunu bilmiyordu ki. Ben bile yeni kabullenmişken çocuğa nasıl anlatabilirdim. Zor günler geçiriyorduk. İlaçlarını yapmak istemiyor, neden bunları her gün almam gerekiyor diyor ağlıyordu. Çaresiz kalmış gibi hissediyordum. Yapabileceğim bir şeylerin olması gerekiyordu. Hastalığını ona bir şekilde anlatmalıydım. Bazı çocukların öksürüklerinin uzun sürdüğü ve ilaç alması gerektiğini anlattım. Eğer ilaçlarını düzenli alırlarsa öksürüğünün azalacağını ama tamamen geçmeyebileceğini anlattım. Hem bu ilaçları sadece çocukların kullanmadığını büyüklerinde aynı ilaçları kullanabildiğini söyledim. Dedesinin ilaçları olduğunu ve onları günde birkaç defa aldığını hatırlamasını istedim. Eşimle birlikte konuşarak sorunu halletmeye çalıştık.
Hayatımızı oğlumuzun hastalığına göre şekillendiriyorduk. Oğlumun evde ya da arabada olmadığı zamanlar dâhil evimizde ve arabamızda asla sigara içilmesine izin vermiyorduk. Dışarı çıktığımızda sigarasız bölümü olmayan restoranlara/ cafelere asla girmiyorduk. Arkadaşlarımıza ziyarete gittiğimiz zamanlarda da ortamda sigara içilmemesi için uyarıyorduk.
Kreşi ile konuşup oğlumun kreşte olduğu zamanlarda elektrik süpürgesi kullanmamalarını mutfaklarını iyi havalandırmalarını istedik. Astımla ilgili kreş yöneticilerine ve öğretmenine bilgi verdik. Solunum sıkıntısı olduğunda hemen bize haber vermelerini, ilaç uygulaması için bizi beklemelerini ama çok acil durumlar içinde nasıl uygulama yapacağını gösterdik. Bu konularda kreş yönetimi bize oldukça destek oldu.
Bütün bu çabalarımıza rağmen 3,5 yaşını yeni bitirdiğinde ciddi bir atak geçirdi ve 12 gün hastanede yattı. 4 gün boyunca neredeyse bütün gününü uyuyarak geçirdi. Kandaki oksijen seviyesi düşük olduğu için sürekli oksijen aldı. 2 saatte bir solunum yolundan ilaç verildi, kolunda serumu vardı ve verilen antibiyotik biraz canını yakıyordu. Canı yanıyordu ama gözünü açamıyordu, uykusunda ağlıyordu. 4 gün boyunca ağzına doğru düzgün besin girmedi. Eşim ve ben bitmiş bir durumda oğlumun başında bekliyorduk.
Doktorumuz bizi bu halde görünce çok kızdı, ne yapıyorsunuz. Kendinize gelin bu çocuğun size ihtiyacı var sizler kendinizi bırakmışsınız. Sizleri bu halde görmek istemiyorum. Oğlunuzun durumu ne olacak belli değil her an yoğun bakıma alınabilir. O zaman sizlere daha çok ihtiyaç olacak. Halinize bakın dedi. Yıkılmıştım, ağlayamıyordum bile…
Söyleyebildiğim tek şey “peki ne yapalım” oldu. Sırayla başında durun ve birbirinizi dinlendirin dedi.
“Bu nasıl insan onun çocuğu yok mu?” dedim kendime, söylediklerinin çok acımasızca olduğunu düşündüm. Çocuğumu nasıl bırakabilirdim nasıl yatıp uyuyabilirdim.
Ama haklıydı, eşimle doktorumuzun söylediklerini yapmaya karar verdik. 5. günün sabahı oğlum kendine geldi ve “anne mantı istiyorum dedi”. Hemen kayınvalidemi aradım ve oğlumun mantı istediğini söyledim. Kısa sürede mantı hazırlanıp gelmişti, çok mutluyduk. Mutluluktan havalarda uçuyorduk.
Oğlu şu an 7 yaşında ve bu yıla kadar kötü bir atak daha geçirmedik. Şu an astımı kontrol altında oğlum da biz de bu hastalıkla yaşamaya alıştık. Geçen yıllarda tedavimizi ve kontrollerimizi aksatmadık. Bu yıl testlerinde akara alerjisi çıktı. Doktorumuza yapılan testlerde ev tozuna alerjisi sadece akara alerjisi çıktı, ev tozuna karşıda önlem almamız gerekir mi? Diye sorduğumda;
Ev tozu alerjisi ile esas kastedilen “ev tozu akarı” alerjisidir. Artık insanların ev tozuna değil, ev tozunun içindeki akarlara alerjik olduğunu biliyoruz. Ev tozu akarları gözle görülmeyen canlı varlıklardır. Bu hayvancıklar, ev içi ortamlarda rastlanan en önemli alerji sebebidir. Ev tozu akarlarının vücut artıkları, alerjisi olan insanlar tarafından solunduğu zaman yakınmalar başlar. Ev tozu akarları akar alerjisi olan insanlarda astım, alerjik nezle ve egzama yakınmalarına yol açar dedi. Astım ve alerjik nezlesi olan hastaların, duyarlı olunan alerjenden sakınmalarının yakınmaları azalttığına kuşku yoktur. Çünkü polen alerjisi olan birçok kişide yakınmalar yalnızca polen mevsiminde olur. Polenlerin atmosferde bulunmadığı zamanlarda yakınma olmaz. Birçok araştırma akarlardan sakınmakla hem çocuklarda hem de erişkinlerde astım yakınmalarının düzeldiğini göstermiştir dedi ve akarların özelliklerini anlatmaya devam etti;
Akarların vücut yapısının %75’i sudur. En iyi % 65–75 görece nemde çoğalır, % 40’ın altında ise çoğalamazlar. Yaşam süresi 1-3 ay arasında değişir. 60ºC’ın üzerindeki sıcaklıklarda yaşayamazlar. Akarlar temel olarak yataklarda, halılarda ve kumaşla örtülü mobilyalarda yaşarlar. Yaygın kanının aksine, mobilyada, yerde ve diğer eşyaların yüzeyinde biriken tozda pek bulunmazlar ve esas olarak kumaşlarda yaşarlar. Ev tozu akarları sıcak ve nemli ortamlarda yaşamayı severler. Akarlar çok kuru, çok soğuk ve çok yüksek rakımlı yerlerde yaşayamazlar dedi.
Akarlara karşı ve diğer alerjenlere karşı nasıl önlem alabiliriz diye sorduğumda; bir sayfalık bir listeyi elime vererek bunlara uyulması gerektiğini söyledi.
• Özellikle yatak odasından kumaş eşyaların ve halıların uzaklaştırılması: akarlar yün olsun olmasın her türlü kumaş içinde yaşarlar. “Anti-alerjik halı” şeklinde bir kavram yoktur. Kuş tüyü ve kaz tüyü malzemeler de esas olarak akar barındırdıkları için sakıncalıdır.
• Yatak yorgan ve yastıkların akarlara geçirgen olmayan özel kılıflarla kaplanması: etkinliği kanıtlanmış bir yöntemdir. Akar alerjisi olan bireylere mutlaka uygulamalıdır. Aynı uygulama yatak odasındaki boş yataklar için de yapılmalıdır. Kılıflar bu nesneleri tamamen kaplamalı ve fermuarla tamamen kapatılmalıdır. Yatağın üzerine yalnızca bir örtü sermek yeterli değildir. Bunun için gerekli olan kılıflar ticari olarak satılmaktadır.
• Yatak çarşafları en az 15 günde bir 60ºC’ın üzerinde yıkanmalı (akarlar bu ısıda ölürler), odalarda kalın perde bulundurulmamalıdır.
• Yatak odasından ve mümkün ise evden peluş oyuncakların tamamen uzaklaştırılması gereklidir. Çünkü bunlar bilinen en zengin akar kaynakları arasındadır. Bu oyuncakların bir diğer sakıncası da küçük çocukların sıklıkla onlarla birlikte uyumasından kaynaklanır. Bu durumda solunum yolu ile direkt ve yakın temas ortaya çıkar.
• Evinizde ve etrafınızda sigara içilmesine asla izin vermeyin (bilhassa yatak odası ve arabanızda). Sigara içilen alanlardan uzak durulması gerekir.
• Mümkünse odunlu soba, kerosenli ısıtıcı kullanmayın ve şömine yakmayın.
• Parfüm, talk pudrası, saç spreyi ve boya gibi kuvvetli koku ve spreylerden uzak durmaya çalışın.
• HEPA filtresi içeren elektrik süpürgeleri kullanın. Bu süpürgelerin özelliği emdiği tozu dışarı bırakmamasıdır. Şayet olanaklar bu süpürgelerin alınmasına el vermiyor ise, süpürme işlemi esnasında akar alerjisi olan bireyin ortamda bulunmaması gereklidir. Güçlü süpürgelerin kullanılması yatak odalarından halı ve kumaşlardan akarların çıkarılmasına seçenek oluşturmaz.
• Akarların ölmesini sağlayan; bazen yıkanan çamaşırlara katılması, bazen de ortam temizliği için kullanılması önerilen kimyasalların etkinliği kanıtlanmamıştır. Bu nedenle kullanılmaları önerilmez.
• Ev tozu akarı alerjisi olan kişinin odasının güneş gören ve çok iyi havalandırılan bir oda olması uygun olur. Odalara hava filtreleri konmasının hiçbir yararı yoktur. Çünkü akarlar ve onların alerjiye neden olan kısımları havadan daha ağırdır ve havada asılı kalmayıp yere çökerler. Bu nedenle hava filtrelerinin yararı olmaz.
• Nem oranının düşürülmesi gerekir bu amaçla klima kullanılması çok uygun bir yaklaşımdır.
• Ülkemizde sıklıkla önerilen bir uygulama çocukların odasında buhar olmasıdır. Buhar uygulaması, akar alerjisi olan çocuklarda sakıncalıdır. Zaten günümüzde artık buhar uygulaması larenjit denilen ve köpek havlaması şeklinde bir öksürükle kendini gösteren bir durum dışında hiçbir hastalık için önerilmemektedir.
• Bazı insanlar tüylü hayvanların derilerinden dökülen maddeler veya kurumuş tükürüğe karşı alerjik olabilmektedir. Eğer sizin için de durum böyle ise; Hayvanınız varsa ona yeni bir ev bulun veya baştan evinize sokmayın. Bunu yapmak çok zor olabilir. Ama hayvanlara alerjiniz varsa, astımınızı kontrol altına almanın en iyi yolu bu olacaktır. Evinizde hayvan bulunmasına engel olamıyorsanız hiç olmazsa yatak odanıza sokmayın ve yatak odasının kapısını sürekli kapalı tutun.
• Astımı olan birçok kişi hamam böceklerinin kuru döküntü ve dışkılarına alerjiktir. Yatak odanızda yiyecek bulundurmayın. Yiyecek ve çöpü kapalı kutularda bulundurun (gıda maddelerini asla dışarıda bırakmayın). Tuzaklar ve ilaçlar ile hamamböceklerini yok edin. Hamam böceklerini öldürmek için sprey kullanıyorsanız, koku geçene kadar o odaya girmeyin.
• Küf alerjisi olanlar; Damlayan musluk, boru ve diğer su kaynaklarını onarın. Küflü yüzeyleri çamaşır suyu içeren bir temizlik maddesi ile silin.
• Polen alerjisi olanlar; polen mevsimi boyunca pencereleri kapalı tutun. Mümkünse, öğlen ve öğleden sonra saatlerinde evde kalın ve pencereleri kapalı tutun. Polen ve bazı küf tipleri bu saatlerde çok yoğundur. Alerji mevsimi başlamadan önce astım tedavinizde herhangi bir ayarlama gerekip gerekmediği konusunda doktorunuza danışın.
• Soğuk ve rüzgârlı günlerde ağız ve burnunuzu bir atkıyla kapatın.
• Polen ve küf alerjiniz varsa, polen ve küf düzeylerinin yüksek olduğu günlerde sokağa çıkmamaya çalışın (hava raporlarını takip edin).
Önlemler çok gibi gözükse de zaman içinde önlem aldıkça oğlumun daha da rahatladığını gözlemledik. Bu önlemler sayesinde ataklarının sıklığı ve ilaçlarının dozunda düşmeler oldu. Hatta bazı ilaçlarını tamamen bıraktı. Artık eskisi gibi değil. O kötü günlerimiz geride kaldı. Bu hastalığa boyun eğmedik. Belki onu yenemedik ama bu hastalıkta bizi yenemedi ve biz onunla uyum içinde yaşamayı öğrendik.
Ayşe (KIVRAK) URKAYA
Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı